Ankara’da gençler neden tabelalara asılıyor?
Ankara'daki Kennedy Caddesi’nde bulunan Kızılay tabelasıyla fotoğraf çektirmek, gençler arasında akım haline geldi. Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Hakan Türkçapar, bu davranışın altında yatan psikolojik etKenleri açıkladı.
Başkent Ankara’da Kennedy Caddesi'ndeki “sıradan” bir Kızılay yön tabelasına birkaç gencin asılarak fotoğraf çektirmesiyle başlayan, sonrasında tabela çalındığından yenisinin asılması ve ardından tabelanın arkasına barfiks demiri eklenmesiyle sonuçlanan olaylar dizisi ilginç bir sosyal fenomene dönüştü. Gün boyu pek çok insan oraya gelerek resim çektirmeye başladı. Çoğu kişi bu durumu saçma, anlamsız, absürt gibi değişik olumsuz sıfatlarla niteledi. Peki bu tam olarak ne? Sadece basit bir eğlence mi, yoksa çok daha fazlası mı? Buna karar vermeden önce, insanları bir yön tabelasına asılmaya ve resim çektirmeye iten ne olabilir buna yakından bakmaya çalışalım.
BENLİK SUNUMU VE DİJİTAL KİMLİK İNŞASI
Shakespeare'in "Bütün dünya bir sahnedir ve kadınlarla erkekler sadece oyuncular" sözü, bugün sosyal medya çağında yepyeni bir anlam kazanıyor. "En Ankara fotoğrafım" etiketiyle paylaşılan bu resimler, sanki bireylerin dijital sahnedeki performanslarının bir parçası. Tabelaya asılarak çekilen bu fotoğraflar, gençlerin "eğlenceli", "cesur", "yenilikçi" ve bir yandan da "yerel Ankara kimliğine bağlı" bir benlik sunumu oluşturma ve sunma çabası belki de. Andy Warhol'un ünlü kehanetinin gerçek olduğu bir dönemi yaşıyoruz:
‘’GELECEKTE HERKES 15 DAKİKALIĞINA MEŞHUR OLACAK''
Sosyal medya, bu 15 dakikayı artık herkes için erişilebilir kıldı. Bir tabelaya asılarak viral olan gençler, Warhol'un öngördüğü o kısa süreli şöhreti yakalıyor. Ancak yeni kuşak için mesele sadece meşhur olmak değil; farklı bir şeyler yapmak, bir topluluğa ait olmak ve kimliklerini özgün bir şekilde ifade etmek.
BANDURA VE SOSYAL ÖĞRENME: GÖZLEM YOLUYLA DAVRANIŞ
Albert Bandura'nın Sosyal Öğrenme Kuramı, bu fenomenin yayılmasını açıklayan en güçlü kuramsal çerçevelerden biri. Bandura'ya göre insanlar; sadece doğrudan yaşantıyla değil, daha çok başkalarını gözlemleyerek öğrenirler. Sosyal medyada ilk fotoğrafları paylaşanların beğeni ve etkileşim almasıyla "model alma" süreci tetiklenmiş olabilir.
Bu Bandura'nın tanımladığı dört aşamalı öğrenme sürecine benziyor:
Dikkat (viral olan fotoğrafları görme, fark etme), hatırda tutma (tabelaya asılma pozunun akılda kalması), yeniden üretme (tabelaya gidip aynı pozu verme) ve motivasyon (beğeni ve sosyal onay beklentisi). Özellikle motivasyon aşamasında, sosyal medyanın anında geri bildirimle ödüllendirme düzeneği ile davranışın pekiştirilmesi bu tür bir davranışın tekrarlanmasında rol oynar.
SIRADAN NESNENİN SIRADAN YAPITA DÖNÜŞMESİ
Marcel Duchamp'ın sıradan nesneleri sanat yapıtına dönüştürmesiyle başlayan süreç, bugün sosyal medya ile yeni bir boyut kazandı. Sıradan bir yön tabelası, gençlerin müdahalesiyle adeta bir halk sanatı yapıtına, bazı Avrupa kentlerinde gördüğümüz bir tür etkileşimli bir entsel heykele dönüştü. Yeni kuşak, çevresindeki sıradan nesneleri bir ifade aracına çevirmekte daha cesur. Sıradan bir sokak tabelası artık sadece yön gösteren bir işaret değil; kimlik ifadesinin, mizahın ve toplu yaratıcılığın bir aracı. Bu gençler, şehrin verili unsurlarını yeniden anlamlandırarak, kentsel alanı kendi oyun ve gösteri alanlarına dönüştürüyorlar.
SOSYAL BULAŞMA VE FOMO
Tek açıklama bu değil tabii ki. Tabelaya asılma akımının hızla yayılması, "sosyal bulaşma" kavramıyla da ilgili. İnsanlar, özellikle belirsizlik durumlarında, başkalarının davranışlarını örnek alırlar. FOMO (Fear of Missing Out - Kaçırma Korkusu) fenomeni, gençleri harekete geçiren bir diğer önemli bir motivasyon kaynağıdır. Herkesin yaşadığı bir deneyimin dışında kalmak, sosyal izolasyon korkusunu tetikler ve herkes “aynı” şeyi yapmaya başlar.
MEKANSAL AİDİYET VE YENİ KUŞAĞIN KİMLİK ARAYIŞI
"En Ankara fotoğrafım" etiketi de rastlantısal değil. Bu tabela, bir yön göstergesi olmanın ötesinde, Ankaralılık kimliğinin ve “Ankara”da olmanın sembolik bir göstergesi haline geldi. Yeni kuşak gençler, dijital göçebe olarak tanımlansalar da paradoksal bir şekilde bir yandan da aslında yerel kimliklerine, kentlerine, mahallerine daha fazla tutunuyorlar. Kentsel semboller üzerinden kimlik ifadesi, onların hem küresel hem yerel olma çabasının bir yansıması. Bu gençler için aidiyet, büyüklerinin anladığı gibi sabit ve verili değil; her fotoğraf, hem Ankaralılığı yeniden tanımlıyor hem de bu kimliği dijital dünyada görünür kılıyor.
KURUMSAL ESNEKLİK VE YARATICI ÇÖZÜM
Yetkililerin önce tabelayı yenilemesi, ardından barfiks demiri eklemesi ise aslında bu kural dışılığı frenleyen, otoritenin halk kültürüyle uzlaşmasının ilginç bir örneği. Bu yaklaşım, yasaklama yerine davranışı güvenli bir şekilde kanalize etmeyi tercih eden pragmatik bir çözüm. Eklenen barfiks demirinin de sahiplenilerek artık ona asılınması, aslında yine Bandura'nın "karşılıklı belirleyicilik" kavramını örnekliyor:
Çevre davranışı etkiler, davranış çevreyi değiştirir ve bu döngü devam eder. Gençlerin eylemi kentsel mobilyayı değiştirdi; değişen mobilya da güvenli bir etkileşim alanı yarattı.
DİJİTAL ÇAĞIN GETİRDİKLERİ VE 15 DAKİKALIK ŞÖHRET
Artık mesele sadece 15 dakikalığına meşhur olmak değil; o 15 dakikayı nasıl özgün, üretken ve anlamlı kılacağını bilmek. Bu ritüeller, geleneksel toplumsallaşma biçimlerinin yerini alarak, gençlerin kimlik arayışlarına yeni yanıtlar veriyor. Yani sosyal medya sadece bilgi aktarmaz, aynı zamanda davranış modelleri sunar ve sosyal kabulleri şekillendirir diyebiliriz.
SONUÇ: MODERN ANLAM ARAYIŞI
Bu olaydan çıkarılacak sonuç açık: İnsan davranışı, ne kadar saçma görünürse görünsün arkasında anlaşılabilir psikolojik motivasyonlar barındırır. Bir tabelaya asılmak, yeni kuşağın yaratıcılığını, aidiyet arayışını ve kimlik ifadesini yansıtan güçlü bir sembol.
Dikkatle ve açıklıkla bakınca Shakespeare'in tiyatro metaforu, Warhol' un şöhret kehaneti ve Bandura'nın sosyal öğrenme kuramının bu olayda buluştuğunu görebiliyoruz. Sıradan bir yön tabelası, gençlerin dokunuşuyla yerel kültürel bir ikona dönüşüyor. Yetkililerin bulduğu yaratıcı çözüm ise kurumların yeni kuşağın yaratıcı enerjisini anladığında ve ona alan açtığında neler olabileceğinin güzel bir örneği. Belki de 21. yüzyılda şehirlerimizi yaşanabilir kılan, işte bu tür kendiliğinden, yaratıcı ve katılımcı eylemler olacak.
Tepkiniz Nedir?
Beğen
0
Beğenmedim
0
Aşk
0
Komik
0
Kızgın
0
Üzgün
0
Vay
0